Diyaliz Hemşirelerinin, Yoğun Bakım ve Servis Hemşireleri İle Karşılaştırmalı Olarak İşe Bağlı Stres, Tükenmişlik ve Doyum Düzeylerinin İncelenmesi
Özet
Bu gözlemsel, kesitsel, kontrollü ve ilişki arayıcı araştırma, Diyaliz Hemşirelerinin işle bağlantılı stres, tükenmişlik ve doyum düzeylerini iki kontrol grubu ile karşılaştırmalı olarak incelemek üzere planlanmıştır. Veri toplama araçları olarak, sosyo-demografik özelliklerin yanı sıra, deneklerin çalışma ortamlarına ilişkin özelliklerini de sorgulayan bir form ile, İşe Bağlı Gerginlik Ölçeği, Maslach Tükenmişlik Ölçeği ve Minnesota İş Doyumu Anketi kullanılmıştır.
Araştırmanın denekleri, Antalya İli Sosyal Sigortalar Kurumu Hastanesi, Antalya Devlet Hastanesi ve Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde çalışan, 31 Diyaliz, 100 Yoğun Bakım ve 49 Servis Hemşiresi olmak üzere toplam 180 hemşireden oluşmuştur. Verilerin istatistiksel olarak değerlendirilmesinde khi kare testi, t testi, varyans analizi ve Pearson korelasyon testi kullanılmış; p<0.05 anlamlı kabul edilmiştir.
Diyaliz Hemşirelerinin, Yoğun Bakım ve Servis Hemşirelerine kıyasla, işle bağlantılı stres, tükenmişlik ve doyum bakımından farklı olabilecekleri yönündeki hipotezimiz test edilmiş ve istatistiksel olarak önemli ölçüde ve olumlu anlamda farklı oldukları bulunmuştur. Söz konusu farkın, Diyaliz Hemşirelerinin sosyo-demografik özellikleri ile, çalışma deneyimi ve koşulları ile ilgili özelliklerinin değişik olmasıyla ilişkili olduğu ve hemşire-hekim ilişkileri ile işleri gereği etkileşimde bulundukları kişilerin hemşirelik mesleğine bakışlarını daha ‘olumlu’ olarak nitelendirmeleriyle birliktelik gösterdiği anlaşılmıştır.
İşle bağlantılı stres, tükenmişlik ve doyum arasında ilişki olma olasılığı irdelenmiş ve hemşirelerin tümünde işe bağlı stresin artmasının, duygusal tükenme ve duyarsızlaşmada artışa, kişisel başarı duygularında ve işlerinden sağladıkları doyumda düşüşe neden olduğu kanısına varılmıştır. Hemşirelerin tümünün, orta düzeyde stres ve yüksek düzeye yaklaşan duygusal tükenme, orta düzeyde duyarsızlaşma, düşük düzeye yaklaşan kişisel başarı ve nötr düzeyde iş doyumu yaşadıkları bulunmuştur.
İşle ilgili stres, tükenmişlik ve doyumu etkileyen veya eşlik eden etmenlerin, yaş, çalışılan kurum, hemşire olarak çalışma yılı, çalışma sistemi ve koşulları, değiştirilen ünite sayısı, çalıştığı klinikte görevli olma nedeni, mesleği seçme nedeni ve bırakma düşünceleri ve ekip arkadaşı hekimlerle ilişkileri ile, ekip arkadaşlarının, hastalarının ve yöneticilerinin hemşirelik mesleğine bakışı hakkındaki görüşleri olduğu anlaşılmıştır. Deneklerin çoğunluğunun yöneticilerinin hemşirelik mesleğine bakışını ‘orta’ veya ‘olumsuz’ olarak değerlendirdiği saptanmıştır. Yoğun Bakım Hemşirelerinin stres, kişisel başarı ve doyum azalması bakımından en risk altındaki grubu oluşturdukları yorumuna varılmış; bu farkın, göreceli olarak daha genç ve gerek meslekte, gerekse çalıştıkları ünitede daha az deneyimli olmaları, daha yorucu çalışma sistemleri ve hemşire-hekim ilişkileri ile ekip arkadaşları, hastaları ve yöneticilerinin hemşireliğe bakışını ‘olumsuz’ olarak nitelendirmeleri gibi faktörlerle ilişkili ve birlikte olduğu izlenmiştir. En tercih edilen servislerdeki hemşirelerde en yüksek düzeyde duygusal tükenme ve duyarsızlaşma bulguları görülmüş; örnekleme hatasından kaynaklanma olasılığı olsa da, bu bulgunun Servis Hemşirelerinin de işe bağlı psikolojik yıpranma yönünden taşıdıkları riski yansıtabileceği düşünülmüştür.
Araştırma verilerimiz, önceki çalışmalarla genelde uyumlu bulunmuştur. Diyaliz Hemşirelerinin daha iyi durumda olmaları, doğrudan işlerinden kaynaklanmayıp, olgun yaşta, meslekte ve ünitelerinde daha deneyimli olmaları, istekleri doğrultusunda ve eğitimlerine uygun bir ünitede uzun süredir istihdam edilmeleri ve çalışma düzenlerinin daha az yorucu olması ile ilgili görülmüştür. Diyaliz Hemşirelerinin olumlu bulgularına, işi bırakma niyetlerinin daha az olması ile, ekip arkadaşlarıyla ilişkilerini ve ekip arkadaşlarının, hastalarının ve yöneticilerinin hemşirelik mesleğine bakışlarını daha olumlu görmelerinin eşlik ettiğini bulmamız, stres ve tükenmişliği azaltıp, doyumu arttıracak tedbirlerin olası avantajları bakımından anlamlıdır. Verilerimizden hareketle, tüm hemşireler için, birbirleriyle korele olduklarını gösterdiğimiz işle bağlantılı stres ve tükenmişliği azaltıp, doyumu arttıracak önlemlere acilen ihtiyaç duyulduğu sonucuna varılmış ve önlemlerin geliştirilmesine katkıda bulunmak umuduyla bazı öneriler geliştirilmiştir. This observational, cross-sectional, controlled and associative study was planned to analyze the level of work-related stress, burnout and job satisfaction of Dialysis Nurses compared to two control groups. A questionnaire inquiring the socio-demographic characteristics of the subjects and properties related to their work places as well as the Work-Related Strain Inventory, the Maslach Burnout Inventory and the Minnesota Work Satisfaction Questionnaire were used to collect data.
The subjects consisted of 180 nurses (31 Dialysis Nurses, 100 Intensive Care Nurses, 49 Ward Nurses) working in the Antalya Social Security Institution, Antalya State Hospital and Akdeniz University Faculty of Medicine hospitals. The khi square test, t test, variance analysis and Pearson correlation test were used for statistical evaluation of the data; p<0.05 was accepted as significant.
Our hypothesis to the effect that the work-related stress, burnout and satisfaction of Dialyses Nurses could be different from that of Intensive Care Nurses and Ward Nurses was tested and the former group was found to show statistically relevant and beneficial differences as compared to both of the control groups. The differences in mention were found to be associated with differences in the socio-demographic characteristics, work experience and conditions of the Dialysis Nurses and accompanied by more positive views on nurse-doctor relations and on the way they think the people they interact with during work evaluate nursing as a profession.
The possibility of a relationship between work-related stress, burnout and satisfaction was investigated. It was seen that an increase in the stress level related to work led to an increase in emotional burnout and depersonalization, as well as a decrease in job satisfaction and in the perceived level of personal success. When all subjects were considered, their levels of work-related stress and depersonalization were moderate, while their levels of emotional burnout approached high degree and their levels of perceived personal success approached low degree. Their average job satisfaction level was found to represent neutral degree satisfaction.
Factors affecting or accompanying work-related stress, burnout and satisfaction were found to be, the age of the subjects, the institution worked in, number of years of work as a nurse, system and conditions of work, the number of wards changed, the reason of employment in the current place of work, the reasons for choosing and thoughts about quitting nursing, and views about relations with team-mate physicians and about the opinions of team-mates, patients and managers regarding nursing as a profession. It was understood that most of the subjects thought that their managers have a ‘negative’ or ‘moderate’ view concerning the profession of nursing. The Intensive Care Nurses were interpreted as the group at highest risk for work-related stress and as well as for decreased sense of personal success and satisfaction; this difference was associated with and accompanied by, their relatively younger age, their relative inexperience as a professional and in the Intensive Care Unit, their more demanding work systems and their more negative description of the way they viewed nurse-doctor relations and the opinions of their team mates, patients and managers regarding nursing as a profession. Nurses working in the most preferred wards were found to display the highest degree of emotional burnout and depersonalization; despite the possibility of its being the result of a sampling error, this finding could reflect that Ward Nurses are also at risk for work-related psychological strain.
Our data was found to comply with previous studies. The positive findings encountered in Dialysis Nurses with respect to work-related stress, burnout and job satisfaction did not appear to be the direct result of their differing jobs but rather the result of their being more mature with respect to age, their increased experience as a nurse and in their unit, their longer periods of employment in wards more in keeping with their education and desires, and their less demanding work conditions. Our demonstrating that the positive findings encountered in Dialysis Nurses were accompanied by decreased intention to quit nursing and more positive views concerning their relations with team-mates and the outlook of their team-mates, patients and managers to the nursing profession has important implications with respect to the possible advantages of decreasing work-related stress and burnout and increasing job satisfaction.
Based on our results, including those showing the strong correlations between work-related stress, burnout and satisfaction, we conclude that precautions to decrease work-related stress and burnout while increasing job satisfaction are urgently needed for all nurses and offer some suggestions in the hope of contributing to the development of such precautions.
Bağlantı
http://hdl.handle.net/11630/4022Koleksiyonlar
- Yüksek Lisans Tezleri [635]