Akut koroner sendromlu hastalarda eritrosit dağılım aralığının (RDW) değerlendirilmesi
View/ Open
Access
info:eu-repo/semantics/openAccessDate
2014-05Author
Şen Tanrıkulu, CerenKaraman, Serhat
Demirelli, Selami
Acar, Ethem
Şahin, Hüseyin
Poyraz, Esra
Metadata
Show full item recordAbstract
Amaç: Günümüzde yeni bir risk belirteci olarak tanımlanmış
olan eritrosit dağılım aralığı (RDW), birçok kardiyovasküler
hastalıkta mortalite ve morbiditenin prediktif bir değeri
olarak gösterilmektedir ve tam kan sayımında rutin olarak
çalışılmaktadır. Biz, RDW’nin, akut koroner sendromlu (ACS)
hastalarda yükselebileceğini düşündük ve çalışmamızda
ACS’nin klinik ve anjiyografik sınıflaması üzerine etkisini
araştırdık.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya ACS’li 236 hasta, kalp yetmezlikli
46 hasta ve 136 kontrol grubu hastası dahil edildi. ACS
grubundaki hastalar klinik olarak 4 alt gruba (stabil AP,
unstabil AP, akut MI ve non-kardiyak AP) ve anjiyografik
olarak 3 alt gruba (kritik damar darlığı, non-kritik damar ve
normal) ayrıldı. Gruplar ve grupların alt tipleri çalışılan
laboratuvar parametreleri açısından karşılaştırıldı.
Bulgular: Kalp yetmezliği grubuyla diğer gruplar arasında
total kolesterol, trigliserid, kalsiyum ve lökosit (WBC) seviyelerine
göre anlamlı bir fark mevcuttu (p<0,05). Tüm gruplar
arasında üre, kreatinin, albümin, nötrofil yüzdesi, RDW
ve troponin seviyelerine göre anlamlı bir fark mevcuttu
(p<0,05). Klinik sınıflamada, troponin seviyelerine göre akut
MI grubu ile diğer gruplar arasında anlamlı bir fark mevcut
iken (p<0,05), RDW seviyelerine göre anlamlı bir fark bulunamadı.
Anjiyografik değerlendirmede RDW seviyelerine
göre anjiyografisi normal olanlar ile diğer gruplar arasında
belirgin bir fark mevcuttu (p<0,05).
Sonuç: Biz akut koroner sendromlu ve kalp yetmezlikli
hastalarda RDW seviyelerini yüksek tespit ettik, fakat ACS’
nin alt tipleri arasında anlamlı bir fark bulamadık. Sonuç
olarak biz RDW’nin acil servise başvuran ACS’li hastaların
değerlendirilmesi için diğer kardiyak belirteçlerle birlikte
göz önünde bulundurulması gerektiğini düşünmekteyiz. Objective: The RDW a recently described novel risk marker
has been shown to be predictive of morbidity and mortality
in variety of cardiovascular settings, and routinely reported
as part of the complete blood count. We thought that RDW
can increase in patient with ACS and investigated the effect
of RDW on the clinical and angiographic classification of
ACS.
Material and Methods: 236 patients with ACS, 46 patients
with heart failure and 136 control patients were included to
the study. ACS group divided into four subgroups clinically
(stabil AP, unstabil AP, acute MI, non-cardiac AP) and
angiographically divided into three subgroups (critical
vascular occlusion, non-critical vascular occlusion, normal).
The groups were compared according to laboratory
parameters.
Results: There was difference between heart failure group
and the other groups according to levels of total
cholesterol, triglyceride, calcium and WBC. There was
difference in all groups according to levels urea, creatinine,
albumin, neutrophil count, RDW and troponin (p<0.05). In
clinical classification, There was no difference in levels of
RDW while there was a difference between acute MI group
and the others in troponin level (p<0.05). In angiographic
evaluation, there was difference between normal group
and the others according to levels RDW (p<0.05).
Conclusion: We detected that RDW were increased in
patients presenting with ACS and heart failure, but we saw
no difference between the subtypes of ACS. In conclusion,
we think that RDW might be considered with other cardiac
markers for the evaluation of ACS patients admitted to
emergency departments.
Source
Afyon Kocatepe Üniversitesi, Kocatepe Tıp DergisiVolume
15Issue
2Collections
- Kocatepe Tıp Dergisi [154]