Nonilfenol ve Bisfenol A’nın Ames/Salmonella/Mikrozom Test Yöntemi Kullanılarak Mutajenik Etkisinin Belirlenmesi
Künye
Zemheri, Fahriye. Nonilfenol ve Bisfenol A’nın Ames/Salmonella/Mikrozom Test Yöntemi Kullanılarak Mutajenik Etkisinin Belirlenmesi. Afyonkarahisar: Afyon Kocatepe Üniversitesi, 2011.Özet
Çevresel mutajenlerin, özellikle gelismis toplumlarda pek çok olumsuz etkiler
meydana getirdiği pek çok bilimsel makalede rapor edilmektedir (Ref). Canlı
organizmların bu etkilere yasam süreleri boyunca maruz kaldıkları ve böylelikle
genetik bozulmayı ve pek çok kanseri türünün ortaya çıkmasını tetiklediğine
inanılmaktadır. Mutajenlerin kötü etkilerinden korunmak için önerilen çözüm yolları
ise çevresel mutajenlerin tanımlanması ve canlı organizmaların bu ajanlara maruz
kalmalarının en aza indirgenmesidir. Bu amacı gerçeklestirmek için ise hızlı ve
doğru in vitro testlerin yapılması gerekmektedir. Mutajenlerin tanınlanması ve
etkilerinin belirlenmesi için en yaygın kullanılan yöntem de Ames test yöntemidir
(McCann and Ames, 1976)
Bu yöntemde Salmonella typhimurium’un çesitli susları kullanılır. Bu standart
test susları histidin oksotrofudur. Ancak her test susu belirli bir frekansla geriye
dönerek histidinsiz ortamda üreyebilen koloniler verir. Bu kolonilere “spontan
revertant” adı verilir. Bir kimyasalın bu test sisteminde mutajen olarak kabul
edilmesi için TA98 ve TA100 ile verdigi revertant koloni sayısının, o susa özgü
spontan revertant sayının en az iki katı olması gerekmektedir (Linstromber, W.W.,
1983).Çesitli maddeler üzerinde Ames testi ile yapılan çalısmalar vardır. Örneğin; NF
ve OF’nin toksisite ve östrojenik etkisine ait çok sayıda veri bulunmasına rağmen, bu
kimyasalların mutajenik etkisi ile ilgili literatür az sayıdadır. Mutajenik etkinin
belirlenmesi amacı ile NF 0.937- 4.685 μg/L aralığın da 6 farklı konsantrasyonda,
OF ise 10- 160 μg/L aralığında 5 farklı konsantrasyonda test sistemi olarak seçilen
Salmonella thyphimirium TA98 ve TA 100 susları üzerinde (metabolik
aktivasyonsuz) test edilmistir. Sonuçlar revertant koloni sayılarına göre
değerlendirildiğinde, tüm NF konsantrasyonlarının toksik olduğu buna rağmen
mutajenik etkisinin olmadığı gözlenmistir (Boyacıoğlu. M., 2007) Bizim
çalısmamızda NF’nin S9’lu yani metabolik aktivasyonlu deneyi de yapılmıstır. BF, NF ve OF ile yapılan diğer bir çalısmada bu maddelerin, üreme sistemi
dısındaki bir organ olan karaciğer üzerindeki etkisi ve bu maddelerle birlikte
uygulanan C vitamininin olası antioksidan etkisi arastırılmıstır. Çalısmada 42 adet
erkek Wistar albino sıçandan 7 grup olusturulmustur (n=8). Uygulamalar oral yolla
gün asırı (haftada üç defa) olmak üzere 45 gün boyunca yapılmıstır. Kontrol (K)
grubuna sadece zeytinyağı, BF, NF ve OF gruplarına, 25 mg/kg/gün dozunda
zeytinyağı içinde çözülmüs sırasıyla BF, NF ve OF uygulaması yapılmıstır. BF+C,
NF+C, OF+C gruplarına aynı dozda sırasıyla BF, NF ve OF uygulamasından hemen
önce 60 mg/kg/gün dozunda C vitamini uygulaması yapılmıstır. BF, NF ve OF
gruplarına ait sıçanların serum AST, ALT ve LDH miktarlarında ve doku MDA
konsantrasyonlarında kontrol grubuna göre P< 0,05 seviyesinde artıs saptanırken,
BF+C, NF+C, OF+C gruplarında bu parametrelere ait değerler sırasıyla BF, NF ve
OF gruplarından daha yuksek bulunmustur. Uygulama gruplarının doku GSH
konsantrasyonları kontrol grubuna oranla P< 0,05 seviyesinde anlamlı ölçüde
azalmıstır. BF+C, NF+C, OF+C gruplarında bu değerler sırasıyla BF, NF ve OF
gruplarından daha düsüktür. BF, NF ve OF gruplarına ait karaciğer preparatlarında
konjesyon ve mononüklear hücre infiltrasyonları gözlenirken BF+C, NF+C, OF+C
gruplarında histopatolojik bulguların daha siddetli ve yaygın olduğu belirlenmistir.
Sonuç olarak BF, NF ve OF sıçan karaciğerinde oksidatif strese bağlı olarak hasar
yaratmıs, antioksidan olarak etki göstermesi beklenen vitamin C ise prooksidan etki
göstererek endokrin bozucu bu kimyasalların yarattığı karaciğer hasarını artırmıstır
(KORKMAZ. A., ve ark., 2009).Çesitli yiyecek ve içecek kaplarında, plastikler ve epoksi reçinelerde kullanılan
BFA, yetiskin kadınların yumurtalık foliküler sıvısından rastgele alınan idrar
örneklerinin % 95'inde tespit edilmistir. Bazı çalısmalar göstermistir ki, antral
foliküller üzerindeki BFA’nın etkisi, eseysel steroid hormonlarının temel üreticileri
olan foliküller ovulasyon yapabilir. Bu nedenle, bu çalısmanın hipotezine göre
doğum sonrası testlere göre, BFA’ya maruz kalanlarda antral folikül gelisimi ve
steroidogenezi engeller. Sonuç olarak; BFA’nın (440mm) folikül büyümesine engel
olduğu ve bu pregnenolone cotreatment büyümenin devamının olmadığı gözlenmistir. Ayrıca, BFA 44 ve 440mm, dehidroepiandrosteron progesteron, estron,
testosteron ve androstenedion ve estradiol üretimini de engeller (Peretz. J.,ark. 2011). Diğer bir çalısmada, sise sularında endokrin bozucu bilesiklerin(EDCs)
olusumunu arastırmıstır. Đncelenen bilesikler BFA, NF, octylphenol dimetil fitalat
(DMP), dietil phthalate (DEP), di-n-butil fitalat (DKB), bütil benzil ftalat (BBP) , di
(2-ethylhexyl) phthalate (DEHP) ve di (n-oktil) (DNOP) phthalate gibi
kimyasallardır. Kötü depolama kosullarında sise sularındaki EDC’lerin varlığı 15 ve
30 gün arası dıs ortamda kaldıktan sonra incelenmistir. EDC’ler sıvı-sıvı
ekstraksiyonu sonrası ve Gaz Kromatografi-Kütle Spektrometresi kullanımıyla
belirlenmistir. Bu bilesiklerin çoğu yerel piyasadan satın alınan farklı markaların sise
sularında tespit edildi. Açık hava kosullarındaki depolanma sartlarında
incelendiğinde bilesiklerin konsantrasyonları üzerinde önemli bir etkisi yoktur.
Sadece BFA polikarbonat kaplarda yüksek konsantrasyonlarda artıs gözlendi. Đçme
suyunun EDC’ li tüketiminin tahmini miktarı çok düsüktür (Amiridou. D., 2011). 10 yılı askın bir zamandan beri, BFA’nın riskli miktarları uluslararası düzeyde
tartısılmaktadır. 2008 yılında ABD Ulusal Toksikoloji Programı (NTP)’nda toksisite
gelisimi üzerinde BFA’ya maruz kalma seviyesi üzerindeki etkileri açıklandı. Bu
bağlamda, Fransız Gıda Güvenliği Ajansı (AFSSA) 5 mg/kg/gün (çesitli düzenleyici
kurumlar tarafından belirlenen hiçbir etki düzeyi) altındaki dozların toksisitesi
açısından gözden geçirilmesi kararı alınmıstır. Bu yazıda AFSSA tarafından yürtülen
değerlendirmeler özetlenmektedir. Bu çalısmalar 3 grup olarak sınıflandırıldı: (i)
toksisite bulunmadı, (ii) kaygıyla ilisiği olmayan sonuçlar (iii) uyarı sinyalleri veren
rapor sonuçları. Uyarı sinyalinin anlamı, resmi olmayan sonuçlar değerlere dayalı
sağlık olusumunun kurulumuyla iliskisi çizilebilir. Fakat düsük dozlardaki BFA ile
toksisite ile ilgili bazı sorular akla gelmektedir. Bu çalısmalarda, uyarı sinyallerinin
insan sağlığı için önemini anlamak için BFA düsük dozlarda ve daha genel olarak
endokrin bozucular ile ilgili risklerin değerlendirilmesi için yeni yöntemler
gelistirilmesinin gerekli olduğu sonucuna varıldı (Arnich. N., ve ark., 2010). NF ile yapılan çalısmamızın S9’lu deneyi sonucunda, Salmonella typhimurium
TA 98 ve TA100 susları ile yapılan çalısmada uygulanan tüm dozların S9 varlığında
elde edilen ortalama revertant koloni sayılarının S9 yokluğundaki revertant koloni
sayılarına göre daha yüksek olduğu gözlemlenmistir. Buna dayanarak test ettiğimiz
NF ve BFA’nın da canlı vücuduna girdiğinde metabolik reaksiyonlar sonucu olusan
metabolitlerinin DNA ile etkilesimini bir miktar artırdığı düsünülebilir.
Çalısmamızın amacı, NF ve BFA’nın Ames/Salmonella/Mikrozom Testi
kullanılarak mutajenik potansiyellerini arastırmaktır. Mevcut çalısmamızda öncelikle
toksik olmayan dozlar belirlendi ve hem S9’suz hem S9’lu deneyler ayrı ayrı 3’er
plak halinde yapıldı.
Her iki madde içinde denenen dozlar, 10000 Sg/plak; 1000 Sg/plak; 100
Sg/plak, 10 Sg/plak; 1 Sg/plak; 0,1 Sg/plak olarak belirlendi. Bu dozlar arasında
10000 Sg/plak ve 1000 Sg/plak dozları toksik olarak bulundu. Daha sonra toksik
olmayan dozlarla Salmonella typhimurium’un TA98 ve TA100 suslarıyla S9’lu ve
S9’suz deneyleri her iki madde içinde çalısıldı.Yapılan çalısmaların sonucunda BFA’nın ve NF’nin mutajenik olmadığı
belirlenmistir. Yani BFA ve NF ile ön inkübasyona bırakılan Salmonella
typhimurium TA98 ve TA100 susları ile gerçeklestirilen çalısmada metabolik
aktivasyonlu (S9’lu) ve metabolik aktivasyonsuz (S9’suz) test edilen bütün dozlarda
revertantların sayısında artıs olmadığı bulunmustur.
Bağlantı
http://hdl.handle.net/11630/2429Koleksiyonlar
- Yüksek Lisans Tezleri [635]