Siyasetnâme Özellikleri Açısından Râhatü’s-Sudûr’un Değerlendirmesi
Abstract
İnsanlar tarihin ilk çağlarından itibaren çeşitli şartların gereği olarak
toplu halde yaşamaya mecbur olmuşlardır. Bu durum ise bireyin toplumla
olan münasebetlerini tanzim ederek, karşılıklı hak ve hukuk çizgilerinin
kesin sınırlarla tespit edildiği bir düzen fikrini ve zamanla devlet anlayışını
ortaya çıkarmıştır. Gerek ilkel kabilelerdeki hayatı şekillendiren basit düzen
anlayışı olsun, gerekse günümüze kadar uzanan çizgide modern devlet
kurallarına dayalı bir düzen anlayışı olsun, insanlar daima kendisini ve
toplumu yönetecek, yasalar koyacak bir idareci seçmek zorunda kalmıştır.
Bu aşamada idare eden ile idare edilenler yani devletle halk arasında
karşılıklı hak ve hukuk ilişkisine dayanan bir anlayış ortaya çıkmaktadır. Bu
ilişkinin temelinde adalete dayalı sosyal eşitliği sağlayıcı bir idare anlayışı
yatmaktadır. Ancak her toplumda ve devlette adalet ve eşitliği sağlamanın
mümkün olamayacağı aşikardır. İstenmeyen böyle bir durumun ortaya
çıkmaması için veya devletin içerisine düştüğü sıkıntılı ortamdan
kurtarılması amacına yönelik olarak devlet adamlarına siyaset bilimi niteliği
taşıyan ve özde devlet hayatına ilişkin kurallar ve tavsiyeler içeren eserler
kaleme alınmaya başlanmıştır. Genel olarak Siyasetnâme adı altında
birleştirdiğimiz bu eserler aslında muhteva, şekil ve üslup açısından çeşitlilik
arz etmektedir. Bazıları doğrudan hakimiyeti elinde bulunduran hükümdara
hitaben yazılırken, bazıları da devlet içerisinde ikinci adam konumunda olan
vezirlere yazılmış veya kim için yazıldığı ayrıntılı biçimde izah edilmemiş
ve genel ifadeler kullanılmıştır. Siyasetnâmelerde ele alınan konular
arasında; hakimiyet telakkisi, hükümdarda bulunması lazım gelen özellikler,
vezirin görev ve yetkileri, diğer devlet ricalinin seçiminde gösterilmesi
gerekli titizlik, ordu ve maliye teşkilatına dair gerekli tavsiyeler başta gelir.
Bu tavsiyeler asırlar sonra dahi hala geçerliliğini korumaktadır.
Ortaçağlardan itibaren tarih sahnesinde yer alan devletlerin ve
hükümdarların karşılaştığı meseleler arasında küçük farklar dışında pek fazla
bir değişikliğin olmadığı ve yapılan yanlışlar ile alınması istenen tedbirlerin
hemen hemen aynı çerçevede olduğu anlaşılmaktadır.
Source
Sosyal Bilimler DergisiVolume
9Issue
2Collections
- Cilt 9 : Sayı 2 [16]