Xvııı. Yüzyıl Osmanlı Şam Valilerinin Emirü’l-Hacc Olarak Hizmetleri
Abstract
İslam’ın temel şartlarından biri olan hac, Zilhicce ayının 9 ve 10. günlerinde yerine getirilebilen bir ibadettir. Bu bağlamda Müslümanlar yaşadıkları yerlerin uzaklığına ve o günün şartlarına göre haftalar, aylar süren bir yolculuk sonrasında Hicaz’a ulaşabilirlerdi. XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde bölgenin Osmanlı hâkimiyetine girmesi ve Mekke Emiri tarafından Osmanlı padişahına Hâdimü’l-Haremeyn unvanının takdim edilmesi, hac organizasyonu işini devletin en öncelikli meselesi durumuna getirdi. Hac yolculuğunun nerede ise tamamı karadan ve binek hayvanları ile veya yürüyerek yapılıyordu. Buna ilaveten Şam-Medine arası yol güzergâhının coğrafi ve demografik durumu, hac yolculuğunun zorluklarını daha da arttırmaktaydı. Bu durum karşısında Osmanlı Devleti Şam şehrini bölgenin idarî ve siyasi bir merkezi haline dönüştürdü. 1120/1708 senesinden itibaren Şam valileri büyük gelirlere sahip, geniş yetkili ve uzun dönemli hac emirleri olarak atanmaya başlandı. Böylece hacıların ve hac yolunun ihtiyaçları daha kolay karşılanır hale geldi. Ayrıca Şam valisinin emrine verilen cerde askeri birliği sayesinde güvenlik önlemleri en üst seviyeye taşındı. Hajj is an obligatory code of Islam and can be carried out only on 9-10 Dhu'l-Hijja. In regard to conditions of the day and distance of their living places, Muslims could reach to the Holy Cities, Mecca and Medina after a long journey taking many weeks and months. In the first quarter of XVIth century, the Hajj became the most preliminiary duty of Ottoman State because of the entrance of the Holy Cities to the Ottoman sovereignity and presentation of the title of Servant of Holy Cities to the Ottoman Sultans by the Mecca Emirate. A great majority of the hajj journey was performed by land either riding animals or walking. In addition to this, the geographic and demographic conditions of the route between Damascus and Medina increased the difficulties of the hajj journey. Ottoman state made the city of Damascus as an administrative and political center of the region in such circumstances. From 1120/1708 on, the proconsuls of Damascus were assigned to the Hajj Emirates having great incomes, authority and long-lasting times. Thus, the needs of pilgrims and hajj route were supplied more easily. Also the security precautions were raised to the highest level by giving Jarda troops under the command of Damascus proconsuls.