dc.description.abstract | Ayahuasca geleneksel olarak Amazon havzasındaki yerli topluluklar tarafından manevî, tıbbî ve şamanik amaçlarla yüzyıllardır kullanılan psikoaktif bir içecektir. Ayahuasca kelimesi tipik olarak hem bitkinin kendisine (Banisteriopsis caapi) hem de diğer bitkilerle birleştirildiğinde elde edilen ve genellikle psikedelik bileşik DMT (dimetiltriptamin) içeren içeceği ifade etmektedir. Ayahuascadaki ana bileşen harmin ve diğer MAO inhibitörlerini kapsayan Banisteriopsis caapi asmasıdır. Bu inhibitörler DMT’nin ağızdan alındığında emilmesini ve aktif olmasını sağlamaktadır. DMT çeşitli bitkilerde ve hatta insan vücudunda küçük miktarlarda bulunan güçlü bir halüsinojenik bileşiktir. DMT, ayahuasca asmasından elde edilen MAO inhibitörleri ile birleştiğinde aktif hale gelmekte ve genellikle derin iç gözlemsel, manevî/ruhsal ve bazen zorlayıcı olarak tanımlanan yoğun vizyoner deneyimler üretmektedir. Bu yönüyle yerli halklar ayahuascanın ruhlar dünyasıyla ve atalarının ruhlarıyla iletişim kurmalarına, manevî iç görü kazanmalarına olanak tanıyan güçlü bir araç olduğuna inanmaktadır. Genellikle manevî alemden rehberlik, bilgelik, kehanet ve şifa edinme amaçlı kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra ayahuasca ritüelleri insanları bir araya getiren toplumsal etkinliklerdir. Deneyimlerini paylaştıkça, birbirlerini destekledikçe ve şamanların bilgeliğinden faydalandıkça katılımcıların topluluk içindeki bağları güçlenmektedir. Törenler ayrıca kültürel geleneklerin ve öğretilerin genç nesillere aktarılmasına da yardımcı olmaktadır. Dolayısıyla ayahuasca yerli kimliğinin korunmasına hizmet eden bir vasıta olarak nitelendirilmektedir. Tüm bu yönleriyle ayahuasca Amazon Havzası’ndaki yerli toplumların yapısına girift bir şekilde dokunmuş kültürel miras simgesi olarak görülmektedir. 19. yüzyıla gelindiğinde başta Amazon kauçuk patlaması olmak üzere birtakım olaylar ayahuasca kullanımının yerel/kültürel sınırları dışına çıkmasına neden olmuştur. Kauçuk işçilerinin evlerine dönüşlerinden bir müddet sonra da bölgedeki kentlerde senkretik ayahuasca inançları ortaya çıkmaya başlamıştır. 20. yüzyıla geldiğimizde ise Yerli gelenekleriyle Batılı uygulamalar arasındaki kültürel alışverişi kolaylaştıran küreselleşmenin etkisiyle senkretik ayahuasca inançları Amerika, Avrupa ve hatta Asya’nın birçok ülkesinde tezahür etmeye başlamıştır. Senkretik ayahuasca kiliselerinin yanı sıra vizyonlar aracılığıyla derin deneyimler ve iç görüler uyandırma konusundaki rolü nedeniyle maneviyat ve bilinç keşfinin alternatif biçimlerini arayan insanlar tarafından da ayahuasca kullanımına günümüzde oldukça rağbet gösterilmektedir. Bu noktada önemli bir husus gittikçe artan popülaritesiyle birlikte ayahuasca kullanımının uluslararasılaşması onu uyuşturucu yasaları ile karşı karşıya getiren bir dizi problem de ortaya çıkarmıştır. Nitekim ayahuasca günümüz modern yasal çerçeveleri bağlamında içerdiği halüsinojenik bileşik DMT’nin (dimetiltriptamin) varlığından dolayı narkotik maddeler başlığında da değerlendirilmektedir. Bu ikili durum ayahuascanın ağırlıklı olarak kültürel bir miras olarak mı yoksa narkotik bir uyuşturucu olarak mı sınıflandırılması gerektiğine dair sorgu ve tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Tartışmanın bir tarafında yer alan devletlere göre uluslararası sözleşmeler gereği bu bitki narkotik kapsamında değerlendirilerek kullanımı dünya çapında yasaklanmalı veya kısıtlanmalıdır. Öte yandan antropologlara göre ise ayahuasca uyuşturucu bir madde olarak değil kültürel bir miras nazarıyla değerlendirilmeli ve buna dayalı bir muameleye tabi tutulmalıdır. Burada uyuşturucu kontrolünün savunucuları yasa dışı narkotikleri engellemeyi amaçlayan uluslararası anlaşmalara bağlı kalma zorunluluğunun altını çizerken; kültürel mirasın savunucuları yerel hak ve gelenekleri korumanın gerekliliğini vurgulamaktadır. Bu çalışma ile kültürel miras ve narkotik sınıflandırma arasında karmaşık bir kavşakta bulunan ayahuasca hakkındaki bu tartışmalar uluslararası ilaç sözleşmeleri ile bunlara karşı çeşitli eleştiriler yönelten antropologların görüşleri çerçevesinde ele alıp incelenmiştir. Bu çerçevede araştırmamızda öncelikle ayahuascanın yerel/kültürel sınırları dışına çıkış süreci ile ilgili kısaca bilgi verilmiştir. Ardından uluslararası uyuşturucu madde kullanımı yasaları ile ayahuasca üzerinde uzmanlaşmış antropologların fikirleri çerçevesinde bu bitkinin kullanımı etrafında şekillenen tartışmalar ele alınarak değerlendirilmiştir. Netice itibariyle meselenin çözümünün bu ikili sınıflandırmanın çok ötesine uzandığı, disiplinler arası kapsayıcı ve işbirlikçi diyaloglar vasıtasıyla modern kaygıları gideren ancak kutsala ve insanın anlam arayışına da saygı gösteren bir sentez oluşturma ihtiyacı görülmüştür. Ayahuasca kullanımının ülkemiz dahil olmak üzere dünya çapında gittikçe artan popülaritesine karşın konu hakkındaki tartışmalarla ilgili yeterli sayıda ve derinlikte çalışma bulunmaması bizi bu araştırmaya yönlendiren en önemli etkendir. Dolayısıyla bu çalışma ile alanımızın literatürüne önemli bir katkıda bulunmayı ummaktayız. | en_US |
dc.description.abstract | Ayahuasca is a psychoactive brew that has traditionally been used for centuries by indigenous communities in the Amazon basin for spiritual, medicinal, and shamanic purposes. The word ayahuasca typically refers to both the plant itself (Banisteriopsis caapi) and the beverage obtained when combined with other herbs, often containing the psychedelic compound DMT (dimethyltryptamine). The main ingredient in ayahuasca is Banisteriopsis caapi vine, which contains harmine and other MAO inhibitors. These inhibitors allow DMT to be absorbed and active when taken orally. DMT is a powerful hallucinogenic compound found in small amounts in various plants and even in the human body. DMT becomes active when combined with MAO inhibitors from the ayahuasca vine, and produces intense visionary experiences that are often described as deeply introspective, spiritual, and sometimes challenging. In this respect, indigenous peoples believe that ayahuasca is a powerful tool that allows them to communicate with the spirit world and the spirits of their ancestors and gain spiritual insight. It is often used to obtain guidance, wisdom, divination and healing from the spiritual realm. In addition, ayahuasca rituals are social events that bring people together. As they share their experiences, support each other, and benefit from the wisdom of the shamans, the bonds of the participants within the community are strengthened. Ceremonies also help transfer cultural traditions and teachings to younger generations. Therefore, ayahuasca is described as a tool that serves to preserve the indigenous identity. With all these aspects, ayahuasca is seen as a cultural heritage symbol intricately woven into the fabric of indigenous societies in the Amazon Basin. In the 19th century, some events, especially the Amazon rubber explosion, caused the use of ayahuasca to go beyond local/cultural boundaries. After a while, after the rubber workers returned to their homes, syncretic ayahuasca beliefs began to emerge in the cities of the region. In the 20th century, syncretic ayahuasca beliefs began to appear in many countries of America, Europe and even Asia, with the effect of globalization that facilitated cultural exchange between Native traditions and Western practices. As well as syncretic ayahuasca churches, ayahuasca use is highly to be in demand by people seeking alternative forms of spirituality and consciousness exploration because of its role in evoking deep experiences and insights through visions. An important point at this point is that the internationalization of ayahuasca use, along with its increasing popularity, has also created a number of problems that confront it with drug laws. As a matter of fact, in the context of today’s modern legal frameworks, ayahuasca is also considered under the title of narcotic substances due to the presence of the hallucinogenic compound DMT (dimethyltryptamine). This dichotomyhas led to questions and debates about whether ayahuasca should be classified mainly as a cultural heritage or as a narcotic drug. According to the states on one side of the debate, this plant should be considered as a narcotic in accordance with international conventions and its use should be banned or restricted worldwide. On the other hand, according to anthropologists, ayahuasca should not be considered as a narcotic substance, but should be considered as a cultural heritage and should be treated based on this. At this point, the advocates of drug control underline the necessity of adhering to international agreements aimed at preventing illegal narcotics; advocates of cultural heritage emphasize the need to protect local rights and traditions. In this study, these debates about ayahuasca, which is at a complex intersection between cultural heritage and narcotic classification, are discussed within the framework of international drug conventions and the views of anthropologists who criticize them. In this context, in our research, firstly, brief information is given about the process of ayahuasca going beyond its local/cultural borders. Then, the discussions around the use of this plant were evaluated within the framework of international drug abuse laws and the opinions of anthropologists specializing in ayahuasca. As a result, it has been seen that the solution to the issue extends far beyond this binary classification, and that there is a need to create a synthesis that addresses modern concerns but also respects the sacred and human search for meaning through inclusive and collaborative interdisciplinary dialogues. Despite the increasing popularity of the use of ayahuasca around the world, including our country, the lack of sufficient number and depth of studies on the debate on the subject is the most important factor that led us to this research. Therefore, with this study, we hope to make an important contribution to the literature of our field. | en_US |